<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d15168162\x26blogName\x3d%C4%B0z+B%C4%B1rakanlar\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://izikalanlar.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://izikalanlar.blogspot.com/\x26vt\x3d-5903115716667395520', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cumartesi, Ağustos 06, 2005

Yılmaz Güney

Yılmaz Güney (1937 - 1984)

Sinema yönetmeni, oyuncu, senarist ve yazar. Türk sinemasında filmleriyle bir dönüm noktası olmuş, genç kuşak yönetmenlerine öncülük etmiş, uluslararası düzeyde ün kazanmıştır. Yaşamı dalgalanmalarla geçmiş, siyasi kişiliği nedeniyle pek çok kez koğuşturmaya uğramış ve yıllarca hapis yatmıştır.

1 Nisan 1937?de Adana?nın Yenice köyünde doğdu, 9 Eylül 1984?te Paris?te öldü. Asıl adı Yılmaz Pütün?dür. Bir işçi ailesinin yedi çocuğundan biriydi. İlk ve ortaöğrenimini Adana?da tamamladı. Öğrenimi sırasında pamuk işçiliğinden gazozculuk ve simitçiliğe kadar çeşitli işler yaptı; And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde memur olarak çalıştı; edebiyatla ilgilenmeye ve öyküler yazmaya başladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi?nde sürdürdüğü yükseköğrenimi sırasında yönetmen Atıf Yılmaz ile tanış- tl, onun yardımı ve desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

Atıf Yılmaz?ın 1959 tarihli ?Bu Vatanın Çocukları? ve ?Alageyik? filmlerine senaryo yazarı ve oyuncu olarak katkıda bulundu. Aynı yıl, gene onun ?Karacaoğlan?ın Kara- sevdası? adlı filminin senaryosuna katılmanın yanı sıra, yönetmen yardımcılığını da üstlendi. Bu arada öyküleri de ?On Üç? ve ?Yeni Ufuklar? gibi edebiyat dergilerinde yayımlanıyordu. 1956?da çıkan bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı ve bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm oldu (1961). 1963?te yeniden sinema çalışmalarına döndü. Küçük şirketlerin, sıradan serüven filmlerinde rol aldı, zaman zaman bu filmlerin senaryo yazımından çekimine kadar tüm aşamalarında çalıştı. Kabadayılığın, kavganın ağırlıkta olduğu bu filmlerde canlandırdığı ezilen, itilen, ama yazgısını kabul etmeyen, baskıya ve kötülüğe karşı tek başına direnen, mücadele eden dürüst ?Anadolu çocuğu? tiplemeleriyle büyük ün kazandı. Özellikle, bu tiplerle kolayca özdeşleşen geniş Anadolu izleyicisince çok tutuldu ve aranan bir oyuncu olarak kendisini kabul ettirdi. Filmlerinden birinin de adı olan ?Çirkin Kral? adıyla anılmaya başlandığı bu dönemde, öyküsü kendisine ait olan, Lütfü Akad?ın ?Hudutların Kanunu? filmindeki sade, abartısız oyunuyla Türk sinemasında yeni bir oyuncu tipini yerine oturtuyordu. Umulmadık biçimde gelişen ?Çirkin Kral? efsanesi, olumlu tiplerin ?güzel? ve ?yakışıklı? oyunculara, olumsuz, kötü tiplerin de ?çirkin? olana oynatıldığı Yeşilçam sistemini sarsıyor, Yılmaz Güney ile birlikte inandırıcı bir tiplemenin yanı sıra, doğal oyunculuk tarzı da gelişiyordu. 1967?de yönetmenliğe başlayan Yılmaz Güney, bazı önemsiz filmlerin ardından, 1968?de ilk önemli yapıtı olan ?Seyyit Han?ı çekti. Doğu?da geçen bir aşk öyküsü çevresinde gelişen film, özellikle anlatımı açısından çok başarılı bulundu. Ertesi yıl, gene Doğu?da gerçekleştirdiği ?Aç Kurtlar?da ise karı olağanüstü bir biçimde kullandı. ?Bir Çirkin Adam?ın ardından 1970?te, o zamana değin yapılmış en iyi Türk filmi sayılan ?Umut? geldi.

?Umut?, eski faytonu, zayıf atıyla kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan, borçların, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla giderek çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten sonra önce fay- tonunun, başarısız bir soygun denemesinin ardında da satacak daha neyi varsa satan, sonra da define aramaya çıkan Cabbar?ın öyküsüydü. Otobiyografik izler taşıyan yapıt, öyküsünün sağlamlığı, anlatımının yalınlığı, Türk sinemasında o güne değin ulaşılamamış ölçüde gerçekçi yaklaşımıyla yeni bir dönemin başlangıcını vurguluyordu. Aynı yılın Adana Altın Koza Film Şenliği?nde en iyi film seçilen Umut, sansürce yasaklandıktan sonra Danıştay kararıyla gösterime girdi, yurtdışında da büyük başarı kazandı.

Yılmaz Güney?in 1971 tarihli yedi filminden üçü, ?Ağıt?, ?Acı? ve ?Umutsuzlar?, aynı yılın Adana altın Koza Film Şenliği?nde ilk üç dereceyi paylaştı. Yılmaz Güney, Mart 1972?de, siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklandı. ?Baba? adlı filmi o yılın Adana Altın Koza Film Şenliği?nde en iyi film seçildiyse de, jüri sonradan kararını değiştirmek gereğini duydu. Bekir Yıldız?ın bir öyküsüne dayanan ?Baba?, Almanya?ya işçi olarak gitme isteği geri çevrilen bir adamın peş peşe yaşadığı çarpıcı olayları ve ailesinin dağılmasını konu alıyordu. Yarıda kalan ?Zavallılar?, 1975?te Atıf Yılmaz tarafından tamamlandı. Bu arada Yılmaz Güney, 1966?da yayımlanan ?Boynu Bükükler? adlı romanını geliştirerek Boynu Bükük Öldüler adıyla yayımladı ve bu yapıtıyla 1972 Orhan Kemal Roman Ödülü?nü kazandı. Aynı yıl ?Milliyet? gazetesinin yaptığı soruşturmada yılın sanatçısı seçildi.

İki yılı aşan bir tutukluluk döne ardından, 1974?te, başyapıtlarından biri olan ?Arkadaş?ı çekti. Yolları ayrılmış iki üniversite arkadaşının yıllar sonra birbirlerini bulmaları, aynı toplumsal kökenden gelmelerine karşın ne derece uzak düştüklerini fark etmeleri ve giderek ilişkilerini kopma noktasına varmasıyla gelişen film, farklı sınıflardan ve toplumsal ilişkilerden kesitler veren, sağlam, zengin bir yapıttı. Aynı yıl Adana?da ?Endişe? filmini çekerken, karıştığı bir olay sırasında, bir yargıcı vurarak öldürmesi üzerine Yılmaz Güney, on dokuz yıl hapis cezasına mahkum oldu. Cezaevindeyken sinemayla olan ilişkisini, ince ayrıntılarına kadar yazıp oluşturduğu senaryolarla sürdürdü. Bunlardan Zeki Ökten?in yönettiği ve Türk sinemasının en yetkin ürünlerinden biri olan ?Sürü?, yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül kazandı. ?Düşman? yine Ökten tarafından, ?Yol? ise Gören tarafından çekildi.

1981?de Isparta Cezaevi?nden kaçan Yılmaz Güney, gizlice yurtdışına çıktı. Kurgusunu yeniden ger çekleştirdiği ?Yol?, 1982 Cannes Film Şefliği Büyük Ödülü?nü Costa Gavras?ın ?Missing? (Kayıp) adlı filmiyle paylaştı. Yılmaz Güney yurda dönme çağrısına uymayınca 1983?te Türk yurttaşlığından çıkartıldı. Aynı yıl Fransa?da Le mur (?Duvar?) adlı filmi çekti; eleştirmenlerce katı ve kötümser olarak değerlendirildi. Ertesi yıl kanserden öldü.

Yılmaz Güney, senaryodan kurgu- ya kadar sinema sanatının her aşamasında başarılı uygulamaları olan, yetkin bir sinema ustasıdır. Getirdikleri yorum açısından her zaman aynı düzeyde olmayan yapıtları, gerçekçilik, şiirsellik ve zengin görsellikleriyle dikkati çeker. Lütfi Akad ile birlikte sinemaya özgü bir dile kavuşan Türk sineması, onun çizgisini sürdüren ve geliştiren Yılmaz Güney?in yapıtlarıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Güçlü bir gözlemciliğe ve ayrıntı zenginliğine dayanan, anlatım olanaklarının dengeli kullanıldığı, toplumsal konuları gerçekçi bir yaklaşımla işleyen Yılmaz Güney sineması, ?sinemacılar kuşağı? olarak bilinen yönetmenlerle genç kuşak yönetmenleri arasında bir köprü işlevi görmüştür. Yılmaz Güney ile başlayan ve Yeni Sinema Dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Türk sineması dünyaya açılmış, onu izleyen genç yönetmenler yurtdışında oldukça önemli başarılar kazanmışlardır.

Yapıtlarıyla ulusal ve uluslararası düzeyde birçok ödül kazanan Yılmaz Güney, filmlerinin yanı sıra, romanları ve öyküleriyle de geniş bir izleyici kitlesine ulaşmıştır.

Oyuncu Yılmaz Güney

Atıf Yılmaz?ın 1958?lerde yönettiği ?Alageyik?, Güney?in oyuncu olarak ikinci filmidir. Eleştirmenlerce beğenilmiştir. ?Atıf Yılmaz?ın Alageyik?te başrolü verdiği genç oyuncu Yılmaz Güney, davranışlarıyla yarınından umut vermektedir.? (Ali Gevgilili)

Bu altı çizilen satırlar bilinmeyen bir Yılmaz Güney için bir ?ilk işaret?ti. Bu minicik ve alçakgönüllü yorum, 1963 yılında bir gerçeği ortaya koyacaktı. Altı aylık bir ?Konya sürgünü? dönüşünden sonra oynadığı ?İkisi de Cesurdu? iddiasız bir filmdi. Ama Yılmaz Güney?in oyunu, özellikle de yaralı olarak finaldeki yürüyüşü akıllardan kolay çıkmayacak kadar çarpıcıydı. Yılmaz Güney, Ferit Ceylan?ın bu filminde ?kabadayı mitosu?nun temellerini atarken daha sonraki filmlerinin de ?ana malzemesi?ni oluşturacaktı.

Bir yıl sonra oynadığı ?Eşkıya Koçero? ise, Anadolu?da büyük iş yapan filmlerinden biri oldu. Aynı yıl yaptığı ?On Korkusuz Adam?da konuşmaz. Suskun bir adamdır. Tamer Yiğit, Adnan Şenses, Işın Kaan, Tunç Oral ve Özkan Yılmaz gibi ?yakışıklı adam?ların gerisinde dolaşır. Filmde tek bir diyalogu olmayan, ama kaşları üzerine yatırdığı siyah şapkasıyla, ikide bir dudaklarına götürdüğü konyak şişesiyle ilgiyi çekip öne çıkan da odur, alkışlanan da. Sakallıdır, çirkindir ama davranışlarıyla sıcak ve sevecendir.

1965?lerde daha sıcak ve duyarlı bir Yılmaz Güney izleriz Duygu Sağıroğlu?nun ?Ben Öldükçe Yaşarım?ında. Ama ?Hudutların Kanunu?nda asıl ?büyük oyun?unu sergiler. Lütfi Akad?ın filminde Hıdır, ne Hıdır?dır... Türk Sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan ?Hudutların Kanunu?nda Güney unutulmaz boyutlardadır.

Lütfi Ö. Akad?ın ?Kurbanlık Katil?indeki ayaklarını sürüye sürüye yürüyen, yerlerden izmarit toplayan şarapçı Mustafa tipiyle büyük beğeni toplar.

Güney?in kendine özgü bu oyunculuk çizgisi, ?Kızılırmak-Karakoyun?la, ?Baba?yla birlikte gelişip ustalığa erişir.

Yönetmen Yılmaz Güney

?At Avrat Silah?, ?Benim Adım Kerim? ve ?Pire Nuri?, Yılmaz Güney?in yönetmenliğe soyunduğu, yönetmen olarak ilk filmleridir. Bu arada bazı filmlerine imza atmaz, bazılarına da yapımcıların baskılarıyla kendi ismini koymak zorunda kalır. ?Seyyit Han?, bu aşamadaki ilk önemli filmidir genç sinemacının. ?Seyyit Han?ın destansı anlatımı, sinematografik özellikleri başka yönetmenleri de etkilemiştir Kemal Tahir?in bu konudaki sözleri ilginç ve yüreklidir:

?Seyyit Han?, dünyanın aradığı halk sineması koşullarına son derece uygundur. Sözgelimi aralıksız kurşun yediği halde kahramanın hâlâ sendelememesi, hayatın gerçeğiyle, sinemanın gerçeği arasındaki büyük farkı en iyi belirleyen sahnedir. Yılmaz Güney, gerçekten halktan yetişmiş, halkın bir şeyi nasıl görmek istediğini belki derin ilmiyle değil, yaşantısıyla bilen bir halk sanatçısıdır. Böyle sanatçılardan, bir aydın olarak benim öğrenecek çok şeyim olduğuna inanıyorum.? Türk sinemasında gerçekçilik ve içerik açısından yeni bir dönem açan ?Umut?la Yılmaz Güney, sade ama ilginç gözlemlere dayanan duyarlı sinemasının ilk örneğini verecektir. Ne var ki, gerçek kişiliğini yakaladığı bu aşamada, faytoncu Cabbar?a Amerikalı zenci Çavuş?tan dayak yedirtmesi, hatta ?Seyyit Han?la Güney?i bir ?halk sanatçısı? olarak öven Kemal Tahir bile ?bir arabacının dramı olur mu!? diyerek yanılgıya düşecektir. Anadolu?nun bozkırlarında bir tragedya boyutlarına ulaşan kaçakçı Çobanoğlu?nun ?Ağıt?ı, bir ?destan sineması?dır. İçerik olarak bu aşamadaki filmlerine ters düşse de bir ?gansgster melodramı? olan Umutsuzlar?daki anlatım ise ?şiir sel?dir. Sanki her görüntü, yürüyen bir tablo, sanki Filiz Akın, tüm yakın planlarda bir ?ikona?dır. Ertem Eğilmez, filmin yapımcısı İrfan Ünal?la Umutsuzlar?ı izlerken ilk on dakikasında birden coşkuya kapılıp şöyle der, ?Umut?, nasıl Türk sinemasında yeni bir dönemin başlangıcıysa, ?Arkadaş? da Yeşilçam?ın geleneksel dram yapısını parçalayan, tuzla buz eden bir film olma özelliğini taşır. Ve ?Güney Sineması?nın yönetmen olarak, yazık ki ?son aşama?sıdır bu. Çünkü yurtdışına kaçtıktan sonra Fransa?da yaptığı ?Le Mur Duvar? yabancı eleştirmenlere göre ?karamsar? bir film olarak tanımlanacaktır?

Senarist Yılmaz Güney

Güney?in senaryo yazarlığı, oyunculuğuyla birlikte başlar. Örneğin 1958 yılında çekilen ?Bu Vatanın Çocukları?nda hem oynamış, hem asistanlık yapmış hem de filmin senaryosunu Atıf Yılmaz?la birlikte yazmıştır. Film beğenilmiştir.

Bu ortak ilk başarıdan sonra gene Atıf Yılmaz ve Halit Refiğ?le birlikte, Yaşar Kemal?in bir çalışmasından uyarladıkları Alageyik?in senaryo çalışmalarına katılmış ve 1963 yılından başlayarak saptanması mümkün olmayan bir dolu senaryo yazmıştır. Genellikle kendi senaryolarını kendi çeken ve kendi oynayan Yılmaz Güney, 1963 ile 1967?ye kadar olan süreç içinde çirkin kral Mitsou?na uygun düşen konuları ele almıştır. Büyük bir hızla, çoğunun parasını alamadığı senaryolar üretmiş ve bu yeteneğini 1968 yılında ?Seyyit Han ?la ?Umut?la, ?Acı?yla, ?Ağıt?la, ?Baba?yla bilinçli bir çizgide geliştirerek ?Arkadaş?a kadar gelip dayamıştır. Ne var ki, en olgunları, en vurucuları ?içeride?yken altında yazdığı senaryolar kabul edilmiştir. (Endişe, Sürü, Düşman, İzin ve Yol)

Yılmaz Güney?in hapishanelerde yazdığı dekupajlı senaryolarıyla ?Sürü? ve ?Düşman?da Zeki Ökten, ?Endişe? ve ?Yol?da Şerif Gören sinema yaşamlarının tartışmasız en başarılı örneklerini ortaya koymuşlardır. Özellikle ?Sürü? ve ?Yol?, Türk sinemasının ulaşılması güç doruk noktalarından kabul edilmiştir.

Yılmaz Güney Sineması

Yılmaz Güney?in sinemasında genel olarak baktığımızda, özündeki zenginlik dikkatimizi çeker. Bu zenginlik, yalnızca gerçekçi yapıtlarında değil, içeriğinde popülist eğilimler taşıyan, ?palavra? ya da ?döküntü? diye nitelenen vurdulu-kırdılı ?çirkin kral dönemi?ndeki filmlerinde de vardır. Çünkü bu bütünüyle ?insan?a dönük bir sinemadır. Sıcaktır, duyarlıdır... Yaşayan bir sinemadır; Yılmaz Güney?in yaşamından parçalar, yansımalar vardır.

Yılmaz Güney?i ve sinemasını öncelikle neden çocuklar sevmiştir. Çünkü tüm sevecenlikleriyle çocuklar vardır filmlerinde. Örneğin ?İkisi de Cesurdu?, sürgündeki adamla kaldığı otelin karşısındaki evin penceresinde mandolin çalan kız çocuğunun öyküsünü sergiler. ?Sürgündeki adam? Yılmaz Güney?in ta kendisi, mandolin çalan kız ise ekili tarlalarda yitirilip yaşanmamış bir çocuk özleminin simgesidir.

?Umut?ta, ?Baba?da çocuklar arka planda görünür gibi olurlarsa da temel öğeleri oluşturur. ?Canlı Hedef?te unutulmuş, baba sevgisinden uzak yaşayan bir kız görürüz. Adı Elif?tir. Elif, Güney?in gerçek yaşamdaki kızının adıdır. Filmde kızına günah çıkaran baba da gerçek yaşamdaki Yılmaz Güney?dir.

?Arkadaş?ın birçok sahnelerinde, kıyıkentin kumsallarında cıvıldaşan burjuva çocuklarıyla kırsal kesimdeki çeşmenin sularında oynaşan köylü çocukları görülür. Güney, çocuklarla duygusal ilişkiler kurar. Onlarla iç-içe yaşar. ?At Hırsızı Banuş?da ağanın yanaşması papatyayı sever. Sevgilisi olan ağanın kızıyla birlikte öldüğü sahnede, yanaşmanın elinde gene bir papatya vardır. seyyit Han?da Seyyit, sevgilisinin cesedini gelinliğiyle toprağa gömer. Ve ?toprağın gelini? olan Keje?nin üzeri papatyalarla, nergislerle örtülür. Gene ?Yarın Son Gündür?ün finalinde, Mavi Çocuk?la Kara Çocuk kurşun yağmuruna tutulup yere devrilirlerken, iki kanlı gül de birlikte düşer. Acı?nın Çiçek Ali?si kan davasından kaçar. Üzerine basılmış kır çiçeklerinin boynu büküktür. Kan davası, Siverekli Yılmaz Güney?in yaşamından bir parçadır. Çünkü babası Hamit Pütün, Güney?in çocuk gözleri önünde kurşunlanmış, ama ölmemiştir. Umut?taki paytoncu Cabbar?ın öyküsü, gene babası Hamit Pütün?ün gerçek yaşamından bir kesittir. Filmlerindeki genel temayı oluşturan silahı da, doğduğu evin kerpiçten duvarında kan dayalı babasının elinde görmüştür.

Acı?nın bir sahnesinde, hapisten çıkan Çiçek Ali: ?Biz hayatımızda çok kelepçe gördük... Kollarımızda çok kelepçe paslandı. Yazımızı yazan kötü yazmış? derken Yılmaz Güney?in gerçek yaşamına göndermeler yapmaktadır. Güney?in gerçek yaşamındaki ?ikinci adres?i mahpus damları, hapishaneler olmuştur. Yaşamının bir bölümü 1961?lerden başlayarak Kayseri, İzmit, Toptaşı, İmralı, Isparta ve daha birçok cezaevinde geçti. Cezaevlerindeki günleri kuşkusuz Yılmaz Güney?in yaşamında başlı başına bir roman oluşturur. Yılmaz Güney, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle der: ?... ben oyuncu olarak halkın giyiminden, davranışlarından farklı olmamaya çalışıyorum. Zaten olamazdım ki! Ben zaten kendimi oynuyordum. Çünkü yaptığımız bütün filmlerde benden bir parça vardır. Bilmem nerede, herhangi bir haksızlığa karşı nasıl davranıyorsam filmde benzeri durumda da aynı tavrı gösteriyorum. Mesela filmde fakir babası bir adamım. Özel hayatımda da öyleyim. Cebimdeki bütün parayı dağıtıyordum, ona buna dağıtıyordum.? Yılmaz Güney?in seyircisiyle, halkıyla diyalog kurup özdeşleşme başarısı, böyle bir bilinçten kaynaklanır. Çünkü Güney?in önce her türlü acıya, saldırıya boyun eğip sabreden bir kişilik olarak görülür filmlerinde.

YAPITLARI

Oynadığı Filmler:

Tütün Zamanı, 1959;

Dolandırıcılar Şahı, 1961;

Kara Şahin, 1964;

Mor Defter, 1964;

On Korkusuz Adam, 1964;

Yaralı Kartal, 1965;

Üçünüzü de Mıhlarım, 1965;

Beyaz Atlı Adam, 1965;

Ben Öldükçe Yaşarım, 1965;

Sokakta Kan Vardı, 1965;

Çirkin Kral, 1966;

Hudutların Kanunu, 1966;

Ve Silahlara Veda, 1966;

Yiğit Yaralı Olur, 1966;

Balatlı Arif, 1967;

İnce Cumali, 1967;

Kızılırmak Karakoyun, 1967;

Kozanoğlu, 1967;

Kurbanlık Katil, 1967;

Azrail Benim, 1968;

Kurşunların Kanun, 1969;

Zeyno, 1970;

Namus ve Silah, 1971;

Sahtekr, 1972.

Senaryosunu Yazdığı ve Oynadığı Filmler:

Bu Vatanın Çocukları, 1959;

Alageyik, 1959;

Kamalı Zeybek, 1964;

Konyakçı, 1965;

Krallar Kralı, 1965;

At, Avrat, Silah, 1966;

Eşrefpaşalı, 1966;

Çirkin Kral Affetmez, 1967;

Belanın Yedi Türlüsü, 1969;

Piyade Osman, 1970;

Sevgili Muhafizım, 1970;

Şeytan Kayalıkları, 1970;

İbret, 1971.

Senaryosunu Yazdığı Filmler

Karacaoğlan?ın Karasevdası (Atıf Yılmaz, Yaşar Kemal ve Halit Refiğ ile), 1959;

Endişe, 1974;

İzin, 1975;

Bir Gün Mutlaka, 1975;

Sürü, 1978;

Düşman, 1979;

Yol, 1982.

Senaryosunu Yazdığı, Yönettiği ve Oynadığı Filmler

Benim Adım Kerim, 1967;

Pire Nuri, 1968;

Seyyit Han, 1968;

Aç Kurtlar, 1969;

Bir Çirkin Adam, 1969;

Umut, 1970; Kaçaklar, 1971;

Vurguncular (Ş. Gören ile), 1971;

Yarın Son Gündür, 1971;

Umutsuzlar, 1971;

Acı, 1971;

Ağıt, 1971;

Baba, 1971;

Arkadaş, 1974;

Zavallılar (Atıf Yılmaz ile), 1975.

Senaryosunu Yazdığı ve Yönettiği Filmler

Le Mur, 1983, (Duvar).

Kitap:

Boynu Bükük Öldüler, 1971;

Hücrem, 1975;

Saipa, 1975;

Sanık, 1975;

Selimiye Mektupları, 1975;

Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz, 1977;

Seçimlerde CHP Neden Desteklenmelidir, 1977;

Faşizm Üzerine, 1979;

Paris Komünü Üzerine, 1979;

Oğluma Hikayeler, 1979.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home