<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d15168162\x26blogName\x3d%C4%B0z+B%C4%B1rakanlar\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://izikalanlar.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://izikalanlar.blogspot.com/\x26vt\x3d-5903115716667395520', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Cumartesi, Ağustos 06, 2005

Adolf Hitler

Adolf Hitler (1889 - 1945)

Avusturya?da doğmuş, Almanya?nın efendisi olmuştur; kısa boylu ve esmer olduğu halde, uzun boylu ve sarışın insanlardan oluşan ?üstün ırk? efsanesini yaratmış ve yüceltmiştir; onbaşılıktan daha üst bir rütbeye çıkamamasına rağmen, Avrupa?nın en seçkin askeri örgütünün başına geçmeyi başarmıştır; nihayet ?bin yıllık bir Reich? kurmak hayali peşinde koşarken ülkesini beş yıl içinde uçuruma sürüklemiştir.

Bohem Bir Gençlik

Bir Gümrükçünün 4. çocuğu olan Adolf Hitler, 20 Nisan 1889?da Yukarı Avusturya?nın küçük bir şehri olan Braunau?da dünyaya geldi. Linz?de gittiği okullarda ortanın üstünde bir başarı gösteremedi ve on altı yaşına iken ortaöğretimini yarım bıraktı. Bundan sonra aylak bir hayat yaşamaya başladı, bir taraftan tiyatrolara gider ve Wagner müziğini keşfederken, bir taraftan da az çok fantezi mimarlık projelerini üzerinde uzun saatler harcıyordu. Viyana?nın cazibesine kapılarak 1908?de Linz?den kesin olarak ayrıldı (babası 1903?te, annesi 1907?de öldü) ve şansını Viyana?da denemeye karar verdi. Güzel sanatlar akademisi?ne girmeye çalıştıysa da buna muvaffak olamadı. Babadan kalma miras tükenince, yetim maaşıyla ve yaptığı kartpostal desenleri ve suluboya resimlerle zar zor hayatını kazandı. Yahudi düşmanlığı Viyana?da geçirdiği bu yıllar zarfında dünya görüşünde esaslı bir yer tutmaya başladı. Sosyal-Hıristiyan Karl Lueger ile milliyetçi pangermanist Georg von Schönerer?in nutuklarını dinleyen, Adolf Lanz?ın ırkçı risalelerini okuyan Hitler, Yahudiliği Alman milletini ve ?Ari ırk?ı tehdit eden en büyük tehlike ve bütün kötülüklerin kaynağı olarak görmeye başladı.

Avusturya-Macaristan ordusunda askerlik yapmamak için 1913?te Münih?e yerleşen Hitler, Birinci Dünya Savaşı patlak verince Bavyera ordusuna yazıldı. İki kez yaralandı, onbaşı rütbesiyle savaşı bitirdi ve birinci sınıf demir haç nişanıyla taltif edildi. Almanya?nın mağlubiyetinden ve Spartacus ayaklanmasından epey sarsılmış bir durumda Münih?e döndü ve burada ordu tarafından çeşitli milliyetçi grupçukların faaliyetlerini denetlemekle görevlendirildi. Eylül 1919?da küçük bir parti olan Alman İşçi Partisi?ne girdi. Parti 1920?de adını değiştirerek Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi adını aldı.

Kışkırtıcı

Hitler bazı yetenekleriyle çabucak sivrildi. İyi bir hatipti; manyetik ve gırtlaktan çıkan sesi dinleyenleri büyülüyordu. 1921?de partinin başkanlığına seçildi. Daha o tarihte Nazi Partisi?nin 3.000?in üstünde militanı, paramiliter birlikleri, hücum kıtaları (SA) ve Völkischer Beobachter adlı birde gazetesi vardı. İki yıl sonra Nasyonel Sosyalist Parti bütün öteki aşırı grupçukları gölgede bırakarak 55.000 militan toplamıştı. Eski onbaşı, General Ludendorff?un yanı sıra, Münih?teki aşırı sağın iki büyük simasından biri olmuştu ve şöhreti yavaş yavaş Bavyera?nın dışına taşmaya başlıyordu. 8 Kasım 1923?te, Almanya?nın ekonomik ve politik durumunun dramatik boyutlara ulaştığı bir sırada (Fransız askerleri Ruhr Havzası?nı işgal ediyor ve enflasyon saat başı yükseliyordu), Hitler bir darbe teşebbüsünün elebaşılığını yaptı, ama hareket kötü örgütlenmiş olduğu için hemen bastırıldı: on altı Nazi militanı Bavyera polisi tarafından öldürüldü ve Hitler tutuklandı. Yargılanması sırasında, Nazi Partisi?nin lideri mazlum rolüne bürünerek Weimar Cumhuriyeti yönetiminin onur kırıcı davranışları karşısında isyan eden bir yurtsever olduğunu ileri sürdü ve bu sayede bütün milliyetçi Almanya?nın sempatisini kazandı. Şubat 1924?te beş yıl hapis cezasına çarptırılan Hitler aralık ayında şartlı tahliye edildi. Ama Landsberg Kalesi?nde geçirdiği bu ?zorunlu? boş zamanlarını değerlendirerek Kavgam (Mein Kampf) adlı ünlü kitabını yazdı. Bu kitapta fikirlerinin ve programının karmakarışık bir açıklamasını yaptı. Ona göre sadece en kuvvetli insan ?ırkları? (bunların başında Hitler?e göre Ariler gelir), yani Kuzey Avrupa?nın beyaz halkları bu acımasız ölüm-kalım mücadelesini kazanarak hayatta kalabileceklerdi. Ama bunun için ne pahasına olursa olsun melezleşmekten ve soysuzlaşmaktan kaçınmaları gerekirdi. Yahudiler (ki Hitler?e göre ırklar merdiveninin en alt basamağında yer alırlar) üstün ırklar için bir tehdit olduklarından asalak gibi ?sağlıklı? halkların sırtından geçinirler ve böylece onları yıkmak veya onların ?ırki değer?lerini zayıflatarak kaleyi içerden fethetmek isterler. Bunu yapmak için de demokrasi, enternasyonalizm, Marksizm ve pasifizm gibi zehirli sloganlardan yararlanırlar. Ancak ve ancak bir hayat sahası elde etmek (özellikle doğuda Polonya ve Rusya?ya yayılarak) ve Yahudileri topyekûn yok ederek Germen ?ırkı? kurtarılabilir ve tarihin akışı anlamlı bir şekilde korunabilir

Siyaset Adamı

Hitler hapishaneden çıktıktan sonra iç çekişmelerle zayıf düşmüş olan partisinin yönetimini ele aldı. Kuzey Almanya?da Gregor Strasser?in liderliği altında partinin bir kanadı teşekkül etmişti. 14 Şubat 1926?da Bamberg?de yapılan toplantıda Hitler otoritesini yeniden tesis etmeyi başardı. Karizmasını kullanarak çeşitli eğilimlerden oluşan bir hareketin dayanışma, birlik ve devamını sağlayabilecek yegane unsurun kendisi olduğuna taraftarlarını ikna etti. Işte bu tarihten itibarendir ki Führer (rehber, önder) mitosu nerede ise tapma derecesinde olağanüstü bir Hitler hayranlığı biçiminde gelişmeye başladı (sağ kol avuç açık olarak kaldırılarak verilen Heil Hitler! selamı (Yaşasin Hitler! Anlamında) ve Führerprinzip diye bilinen liderlik ilkesinin uygulanması, vb). Bu iç takviyeye rağmen, Nasyonal Sosyalist Parti, Weimar Cumhuriyeti?nin 1924?ten beri kendisini hissettirmeye başlayan ekonomik ve sosyal istikrar programının karşı darbesinden etkilendi. 100.000 üyesine ve sağlam bürokratik örgütlenmesine rağmen, Nazi Partisi 1928 genel seçimlerinde oyların ancak yüzde 2, 6?sını alabildi ve sadece 12 milletvekili çıkarabildi. Ama 1929 ekonomik bunalımı Hitler?in imdadın yetişti. Bu bunalım olmasaydı, Hitler?in önlenemeyen yükselişi herhalde önlenmiş olurdu. Demokratik gelenekleri henüz kökleşmemiş olan bir ülkede, yüksek bir işsizlik oranının baskısı altındaki halkın umutsuzluğunu dile getiren protesto oyları herkesten çok Hitler?in ve Nazi Partisi?nin işine yaradı ve Hitler, kamuoyunu belirsiz fakat heyecan verici bir slogan olan Volksgemeinschaft (halk toplumu) sloganı etrafında seferber etti. 1930 1 seçimlerinde Naziler Reichstag?a 1 107 milletvekili gönderdiler. Mart 1932 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise, Hitler Mareşal Hindenburg ile balotaja kaldı ve ihtiyar asker ancak ikinci turda seçilebildi. Haziran 32?de Nazilerin milletvekili sayısı 230?a çıktı. 30 Ocak 1933?te Hindenburg, uzun tereddütlerden sonra, Bohemyalı onbaşı adını verdiği Hitler?i Reich şansölyesi (başbakan) olarak içinde sadece iki Nazi (Göring ve Frick) bulunan bir hükümetin başına atamaya karar verdi.


Führer
Böylece iktidara geçtikten sonra, Hitler muhafazakarların bütün planlarını altüst ederek çok kısa bir süre içinde koyu bir diktatörlük rejimi kurdu. 4 Şubatta, sözde bir ?komünist tehdidine? karşı mücadele etmek bahanesiyle, ihtiyar cumhurbaşkanı Hindenburg?u, hükümete, devletin güvenliğini tehlikeye düşürecek her türlü toplantı ve yayınları yas aklamak yetkisini veren bir kararname çıkarmaya ikna etti. Özellikle Prusya?da polis, Göring?in yönetimi altında, başta komünistleri hedef alan geniş çapta tutuklamalara girişti ve arkasından da idareyi istenilmeyen demokrat unsurlardan arındırdı.
Kısa bir süre sonra çok sayıda SS ve SA militanı ?yardımcı polis? olarak görevlendirildi. 27 Şubat?ta çıkan ?Reichstag yangını? üzerine cumhurbaşkanı ?halkın ve devletin korunması için? bir kararname çıkararak sıkıyönetim ilan etti ve bütün yönetim yetkilerini hükümete verdi. Baskı rejimi gittikçe şiddetlenerek sistematik bir hale geldi. Bundan böyle artık sosyal demokratlar ve nazizme karşı olan bütün Almanlar da topun ağzındaydı. Birçoğu muhalifleri tecrit etmek için açılmış olan toplama kamplarına gönderilerek öldürüldü. Alman Komünist Partisi?nin kapatılması ve muhafazakarların, daha sonra da merkez Katolik partisinin desteği sayesinde Hitler 23 Mart 1933?te kendisine dört yıl sınırsız yetki veren ve diktatörlüğü meşrulaştıran bir ?yetki devri kanunu?nu (Ermachtigungsgesetz) parlamentodan geçirdi. 2 Mayıs?ta sendikalar kendilerini feshetmeye zorlandılar ve birkaç hafta içinde Nazi Partisi dışındaki bütün siyasi partiler kapatıldı. 14 Temmuz?da Nasyonal Sosyalist Parti tek parti ilan edildi. Beş ay içinde Hitler bir sözde meşruiyet ve siyasi şiddet karışımıyla çok geniş yetkileri elde ederek iktidarını iyice güçlendirmeyi başardı. Bunu yaparken başbakanlığa getirilmesinin yandaşlarında yarattığı büyük coşkudan ve düşmanları arasındaki bölünmelerden geniş ölçüde istifade etti. 30 Haziran 1934?te ünlü ?uzun bıçaklar gecesi? operasyonunda, Ernst Röhm ve en çok canını sıkan diğer SA şeflerini tasfiye ederek ordunun güven ve saygısını kazandı. 2 Ağustos 1934?te Hindenburg da ölünce, Hitler hükümet başkanlığı yetkilerine devlet başkanlığı yetkilerini de ekledi.
Yeni Nazi iktidarı totaliter bir iktidar olmakla birlikte kabine yöne timi karmakarışıktı ve hükümet disiplini diye bir şey kalmamıştı. Hitler artık kabine toplantılarına başkanlık etmemeye başladı ve bakanlar kurulu 1938?de son defa toplandı. Kendi başlarına bırakılan bakanlar görev ve yetkilerinin günden güne kısıtlandığına tanık oldular. Onları devre dışı bırakmak için Hitler çeşitli kurumlar meydana getirdi; bunlara özel görevler verdi ve her birini çok geniş yetkilerle donattı ve başlarına en yakın adamlarını getirdi. Polis ve daha geniş anlamda güvenlik politikasının araçları içişleri bakanlığının kontrolünden tamamen çıkarılarak SS?lerin lideri olan Heinrich Himmler?e verildi. Böylece SS teşkilatı adeta devlet içinde devlet oldu. Ekonominin savaş çabalarına ayak uydurmasını sağlamayı amaçlayan dört yıllık planı uygulamaya koymakla görevlendirilen Göring, böylece ekonomi bakanının yetki alanına geniş ölçüde müdahalede bulundu. Aslında, Nazi sisteminde her şey Hitler?in iradesine bağlıydı. Fakat o da bir kararın inisiyatifini nadiren üzerine alırdı; daha çok bazı müphem talimatlar vermekle yetinir ve bunlar sonra o alanın yetkilileri ve uzmanları tarafından ?yorumlanarak? proje veya kararlar şeklinde diktatöre sunulur, o da bunları ya onaylar veya geri çevirirdi. Böylece Nazi devletinde sadece Hitler?in en yakın çevresinde bulunan politikacı veya bürokratlar gerçek bir yetkiye sahiptiler.
Altı yıl içinde, 1933?ten 1939?a kadar, rejim bir ölçüde halk tarafından benimsendi ve tutuldu. İşsizliğin kontrol altına alınmış olmasının ve dış politikadaki başarıların bunda büyük payı vardı. Her vesileyle iyi niyetini, barışçı amaçlarını ilan eden Hitler, geçici tavizleriyle cesur oldu bittilerini bağdaştırmasını bildi. 16 Mart 1935?te zorunlu askerlik hizmetinin geri getirildiğini ilan etti; 7 Mart 1936?da Rheinland?ın askerlikten arındırılmış bölgesini işgal etti; 12 Mart 1938?de Avusturya?yı ilhak etti (Anschluss). Son olarak, Eylül 1938?de, İngiltere ve Fransa bir defa daha Almanya?ya boyun eğerek Südetler bölgesinin Reich topraklarıyla bütünleştirilmesini kabul ettiler. Hitler böylece tek bir kurşun sıkmadan Versailles Antlaşması?nın bütün siyasi hükümlerini ve ayıbını silmişti. Bundan cesaret alarak yayılmacı politikasını sürdürünce, o zamana kadar bunu coşkuyla karşılamış olan ordunun yüksek rütbeli komutanları kaygılanmaya başladılar. Çünkü askerler, Almanya?nın henüz Avrupa çapında bir çatışma için hazırlıklı olmadığına inanıyorlardı. Ama Şubat 1938?den beri Alman silahlı kuvvetlerinin başkomutanlığını üstlenmiş olan Hitler macerayı sürdürmeye karar verdi. Mart 1939?da Çekoslovakya?yı ortadan kaldırdı: Çeklere ait olan kısım bir Alman protektorası oldu. 1939 yazında patlak veren Dantzig krizi üzerine Fransa ve İngiltere artık daha fazlasına katlanmayacaklarına karar verdiler. Mussolini ve Göring Hitler?i yumuşatmaya çalıştılar, ama nafile. 23 Ağustos 1939?da Sovyetler Birliği?yle imzaladığı saldırmazlık paktına güvenen diktatör 1 Eylül?de Polonya?nın işgal edilmesi için emir verdi. Böylece İkinci Dünya Savaşı başladı.

Zaferlerden Çöküşe
Nazi zaferlerinin hızına ve genişliğine rağmen (Eylül 1939?da Polonya, Nisan 1940?ta Danimarka ve Norveç, Mayıs-Haziran 1940?ta Belçika, Hollanda ve Fransa işgal edildi), İngiltere direnmeye devam etti ve zaman Almanya aleyhine çalışmaya başladı. Başlıca dünya devletleri, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, çok geniş silahlanma programlarını yürürlüğe koydular. Bunun üzerine Hitler, Sovyetler Birliği?ne saldırmaya ve ülkeyi istila etmeye karar verdi. Önce büyük bir başarı elde etmekle beraber, Wehrmact?ın 22 Haziran 1941?deki saldırısı Moskova önlerinde durduruldu. Almanya böylece iki cephede birden savaşmak zorunda kaldığı bir savaşın tuzağına düştü. Ama Hitler ileriye doğru kaçmayı tercih etti. Peari Harbor?a yöneltilen Japon baskınından sonra, Amerika Birleşik Devletleri?de savaşa girdi. Hitler 1942 baharında Doğu cephesinde yeni bir saldırıya geçti. Fakat bu da Şubat 1943?te korkunç Stalingrad yenilgisiyle sonuçlandı. Savaşın, çıkar yol olmadığı anlaşılmıştı, ama bununla beraber, yine de savaş Nazi rejimine yıkıcı ve terörist potansiyelini sonuna kadar kullanma fırsatını verdi. Almanya Rusya?ya saldırdıktan sonra Nazilerin baskı, işkence ve imha politikası çok daha büyük boyutlara ulaştı: Avrupa Yahudilerinin yok edilmesine karar verildi (nihai çözüm) ve bunlara karşı tam bir soykırım uygulandı. Temerküz kamplarında beş milyonun üstünde Yahudi hunharca öldürüldü.
1943?ten itibaren Almanya?nın askeri durumu kötüleşmeye başladı. Saldırıda atak ve yaratıcı olan Hitler özellikle Rus cephesinde bir savunma stratejisi uygulamakta zorlandı ve bunu başaramadı. Birbirini izleyen yenilgiler karakteri üzerinde derin etkiler yarattı ve artık halk içine çıkma- maya başladı. Goebbels bundan büyük bir umutsuzluğa kapıldı; çünkü bütün propaganda ve milletin moralini yükseltme işleri onun cılız omuzlarına yüklenmişti. Gitgide daha az konuşan Führer ara sıra bu sessizliği bozduğu zaman da etrafındakilere daha çok yeni dünya düzeni ve Avrupa?nın yeniden örgütlenmesi konusundaki çılgınca projelerinden bahsediyordu. Zamanının kalan kısmını da genelkurmayın haritaları üzerine eğilerek askeri duruma boşuna çare aramaya çalışmakla geçiriyordu. Hitler göz göre göre çöküyor ve yüksek dozda aldığı ilaçların etkisiyle günden güne ihtiyarlıyordu. Ama her şeye rağmen iktidarı savaşın son günlerine kadar sarsılmadı. 20 Temmuz 1944?te maruz kaldığı başarısız suikast teşebbüsü de halk arasında hala ne kadar sevildiğini göstermekten başka bir işe yaramadı. Ama o artık milletinin çektiği acılara kayıtsızdı. 30 Nisan 1945?te, Sovyet kuvvetleri Berlin?e girerken, Hitler metresi Eva Braun ile evlendikten sonra bunkerinde (yeraltı sığınağında) intihar etti. Daha önce Almanya?nın tüm sınai altyapısının imha edilmesi için emir vermiş ve siyasi vasiyetini kaleme almıştı.

İkinci Dünya
Savaşı?nın Sonuçları

Savaşın dünya çapında yayılması, 1914?1918 Savaşı?ndakinden daha fazla bir nitelik taşır. Latin Amerika, Avustralya ve zenci Afrika?nın bir bölümü dışında, savaş her yeri kasıp kavurdu ve bütün okyanuslara, sıçradı.

Ağır Bilanço
İnsan kayıpları korkunç boyutlara ulaştı: 50 milyon erkek ve kadın öldü ve ilk kez sivil halktan ölenlerin sayısı askerlerin çok üstüne çıktı. Kimi ülkeler bu ölümlerden çok fazla etkilendi:
SSCB, nüfusunun yüzde 10?unu, Polonya yüzde 20?sini, Yugoslavya yüzde 10?undan fazlasını yitirirken, savaşa katılan insan sayısının fazlalığına karşın, Amerikanların yalnızca yüzde O,2?si bu savaştan geri dönemedi.
Japonya ve Avrupa enkaz haline geldi. Polonya, sanayi tesislerinin yüzde 80?ini yitirdi. Fransa?da yıkımlar, Birinci Dünya Savaşı?ndakinin çok üstündeydi. İlerlemeye duyulan inanç, daha önce Birinci Dünya Savaşı ile de örselenen insan toplumlarının bilimin yardımıyla insanoğlunu daha saygı duyacağı bir uygarlığa kavuşturacağı düşüncesi de, bu savaşın bir başka kurbanıdır. Yoğun bombardımanlar, atom bombasının yapılması, insanoğlunun yok etme gücünü bir kere daha ortaya koydu. Nazilerin ve Japon Ordusu?nun acımasızlığını tüm dünya öğrendi. Avrupa?nın işgali, Fransa?da Oradour-sur-Glane?da yapıldığı gibi tüm bir köyün yok edildiği katliamlara yol açtı. İşkence, rehin almalar ve uluorta infazlar işgal ordularınca sistemli bir biçimde uygulandı. Özellikle, Nazilerin Yahudiler, Çingeneler ve Slavlar için inşa ettikleri toplama kampları ve güttükleri yok etme politikası, büyüklüğüyle ve baş vurulan yolların titizliğiyle vicdanları derinden yaraladı: savaş öncesinde, Avrupa?da yaşayan 10 milyon Yahudi?den 6 milyonu savaş sırasında korkunç koşullar içinde yaşamlarını yitirdi.
Bu cinayetlerin yarattığı heyecan uzun süre devam etti; Müttefiklerin Nürnberg?de, Nazi önde gelenlerinin bir bölümüne karşı açtıkları dava (Ekim 1945-Ekim 1946), Alman devlet arşivlerinin yardımıyla, işlenmiş cinayetlerin boyutunu tüm korkunçluğuyla gözler önüne serdi: Dava, on iki Alman sorumlunun savaş suçu veya insanlık suçundan (temeli bu davaya dayanan hukuk kavramı) ölüm cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. Tokyo?da açılan benzeri bir dava (Haziran 1946-Kasım 1948), aralarında, 1941?den 1944?e değin Japonya?yı yönetmiş olan General Tojo?nun da bulunduğu yedi Japon yöneticinin ölüm cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı.

Yeni Güç Dengeleri
Savaş, devletlerarasındaki güç dengelerini değiştirdi. Kısmen yıkılan Avrupa, mali gücünü yitirdi. İngiltere, savaş gücünü paraca karşılayabilmek için, ABD?ye büyük oranda borçlandı ve aktiflerinin önemli bir bölümünü elden çıkarmak zorunda kaldı. Sömürgelerde de Avrupalıların gücü sarsıldı. Asya?da Japonya?nın başarısı, metropollerin gücünün sınırlarını ortaya çıkardı. Bundan başka, halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesini savunan Amerikalılar, bağımsızlık akımlarını desteklediler.
Buna karşılık, Amerika?nın gücü savaştan sonra olağanüstü bir biçimde arttı. Bu güç, öncelikle ekonomik nitelikte oldu. 1938?de Avrupa üretiminin ancak yüzde 76?sına ulaşabilen Amerikan sanayi üretimi, 1947?de yüzde 151?lik bir orana ulaştı. ABD, dünya ticaretine egemen oldu ve dört yılda 53 milyongros tonluk ticaret gemisi yaptı, 1938?de dünya ticaret gemisi filosunun yüzde 16?sıyla sınırlı kalan Amerikan ticaret filosu, 1945?te bunun yarısından fazlasını kapsadı. Son olarak da Müttefiklere verilen borçlar ve yapılan teslimatlar, ABD?nin dev para rezervleri edinmesini sağladı: dünya altın rezervlerinin yüzde 70?inden fazlası (SSCB hariç) ABD?de bulunmaktadır. Tüm bunlara son derece büyük donatımlı ve atom bombasını elinde bulunduran tek ordunun ağırlığı da eklendi.

İngiltere?ye bağlı ülkelerle Güney Amerika ülkeleri de savaştan kazançlı çıktı, ama ikinci büyük güç artık SSCB oldu. Gerçi, Sovyet ekonomisi ABD ile rekabet edebilecek güçte değildi (1948?de SSCB çelik üretimi, Amerikan üretiminin neredeyse dörtte birlik bir bölümüne eşitti); ama kalabalık mevcutlu ve iyi donatımlı Kızıl Ordu, Avrupa?nın göbeğinde konuşlanmıştı.


Yalta?dan Postdam?a:
Dünyanın Yeniden
Düzenlenmesi

Daha savaş sonuçlanmadan, iki büyükler, dünyanın yeniden düzenlenmesine koyuldular. 1945 Şubat?ında Kırım?da toplanan Yalta Konferansı?nın konusu, bu düzenlemeyi yönlendirebilecek öncelikleri tanımlamaktır. Ülkelerin kendi hükümetlerini özgürce seçebilme olanağı ve uluslararası sürtüşmelerin diplomatik yollardan çözülmesi gibi kimi genel ilkeler burada saptandı. Öteki kararlar, temelde Almanya?nın ve Doğu Avrupa?nın geleceğine ilişkindi. Stalin, Japonya?ya karşı sürdürülen savaşta, desteğini güvence altına alma kaygısında olan Roosevelt?e, 1918?1921 yıllan arasında Rusya?nın elinden çıkan bölgelerin SSCB?ye geri verilmesini kabul ettirdi. Doğu kesimi elin den alınıp Polonya?ya verilen Almanya, işgal bölgelerine ayrıldı. Almanya?nın sanayii ve askeri gücü sıkı bir denetim altına alındı. Uluslararası sürtüşmelere hakemlik yapmakla yükümlü bir Birleşmiş Milletler Örgütü?nün kurulması karara bağlandı.
26 Haziran 1945?te imzalanan San Fransisco Sözleşmesi ile, bu örgüt ortaya çıkmış oldu. Bir genel kurul, üye devletlerin temsilcilerini bir araya getirdi. Yenilen ülkeler bu kurula alınmadı; gerçek güç, hepsi de veto hakkına sahip olan daimi beş üye (SSCB, ABD, Çin, İngiltere, Fransa) ile Genel Kurul?un iki yıllığına seçtiği altı üyeden oluşan Güvenlik Kurulu?na verildi. BM?nin kuruluşunu sağlayan uyum uzun ömürlü olmadı. 1945 Temmuz?unda toplanan Potsdam Konferansı, uzlaşmazlıkların boyutunu görmeye olanak sağladı. Sovyetler, Doğu Avrupa?yı kendi etkinlikleri altında bir savunma duvarına dönüştürmek istedi: artık Japonya?ya karşı SSCB varlığına gereksinim duymayan ve nükleer silaha sahip olan ABD?nin yeni başkanı Harry Truman bu istekleri karşılamayı kabul etmedi, serbest seçimler yapılmasını istedi ve Alman sınırının doğu çizgisini tanımadığını açıkladı. Almanya?nın geleceği konusunda da görüş ayrılıkları doğdu. Bu yüzden, anlaşmazlıkların çözümlenmesi iki büyüklerin karşılıklı etki alanlarında alacağı tek yanlı kararlara bağlı kaldı. Avrupa?da en kazançlı SSCB çıktı. 1917?den sonra yitirdiği bölgeleri geri aldı, Doğu Prusya?nın bir bölümünü, Finlandiya?dan aldığı Karelya?yı ve Çekoslovakya?dan aldığı Zakarpatskaya?yı kendine bağladı. Polonya, doğudaki toprak kayıplarını karşılamak için batıdaki sınırlarını genişletti, bu da, Almanya?yı, geniş nüfus topluluklarının göçüyle birlikte, bu yeni düzenlemenin tek kurbanı yaptı: 12 milyon Alman, ülkelerini terk etmek zorunda kaldı ve birkaç milyon Polonyalı, SSCB?nin aldığı topraklardan Batıya aktarıldı. Asya?da Japonya, Japon Takımadaları dışındaki ve bunun kuzeyindeki bütün toprak varlığını elden çıkarmak zorunda kaldı. Afrika?da İtalya, Eritre dışında, bağımsızlığına kavuşan tüm sömürgelerini kaybetti.

?Soğuk Savaş?ın
Başlangıcı

Bu yeni dünyada, kısa sürede biri ABD?nin, öteki SSCB?nin çevresinde bir araya gelen iki bloğun sürtüşmeleri egemen oldu. Almanya?nın geleceğine ilişkin görüş ayrılıklarına, Amerikalıların, Stalin?in, Doğu Avrupa politikasına karşı olmaları da eklendi.
1945 sonbaharından sonra, Stalin, Avrupa?nın bu bölgesindeki ülkelerde SSCB yanlılarının iktidara gelmelerini kolaylaştırdı ve Anglosaksonlann desteklediği rejime karşı gerilla savaşı veren Yunan Komünist Partisi?ni destekledi. Bu da, Batılıların tutumunda bir sertleşmeye yol açtı. Churchill, Avrupa?yı bölen ?Demir Perde? tehdidi karşısında, 1946?dan sonra ?Ingilizce konuşan toplulukları, her türlü, hırs veya serüven eğilimlerini ortadan kaldırmak için birleşmeye? çağırdı.
Ama daha düne kadar müttefik olan devletlerarasındaki kopuş, gerçek anlamda 1947 yılında ortaya çıktı. Mart ayında, ABD, Yunanistan?a ekonomik ve askeri bir yardım sağladı. Haziran?da Dışişleri Bakanı George Marshall, Amerikan Hükümeti?nin, kendini toparlaması için Avrupa?ya yardım niyetini açıkladı.
Avrupa ekonomisini destekleyen bu önemli ekonomik yardım, Amerikan ihracatına pazar sağlayacak ve ülkelerin geleceğinin iyileşmesiyle, Batı Avrupa?da komünist akımların başarılı olması engellenecektir. Sovyetler, ?Marshall Planı?nın elde edilmesi için gerekli koşulların geçersiz olduğunu ilan etti.
İki blok oluştu ve bu bölünme iki bloğun yöneticilerince aşılmaz bir ideolojik sürtüşme biçiminde sunuldu. Bu da uzlaşmazların ve muhaliflerin kovulmasına yol açtı: komünist bakanlar, Batılı ülkelerin hükümetlerinden çıkarıldılar.
Temmuz?da, Amerikalı diplomat George Kennan, ülkesinin yirmi yıllık politikası olan engelleme siyasetini (containment) açıkladı:
Sovyetler?in karşısına ?barışçıl ve dengeli bir dünyanın çıkarlarını çiğnemeye kalkacakları her durumda yenilmez bir güç çıkarmak?.
Bununla birlikte, SSCB, Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki el koyma politikasını daha da pekiştirdi. Komünist partiler ve işçi partileri arasında iletişim sağlamaya yönelik bir büro olan Kominform kuruldu ve Sovyet delegesi, burada, dünyanın geri dönülmez bir biçimde iki karşıt tarafa bölündüğü görüşünü kabul ettirdi. Böylece ?Soğuk Savaş? başlamış oldu?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home